Sarpa Sarambaç

24 Eylül 2009 Perşembe

7 yorum  




Önüm, Arkam, Sağım, Solum…


Sis… Önüm, arkam, sağım, solum sis…
Saklanmayan sensin... Bir tek seni görebiliyorum; gözlerimi kapasam bile oradasın işte, biliyorum… Saklan haydi, arkamı döndüm, sensizden geri saymaya başlıyorum…


Sus… N’olur sus… Önüm, arkam, sağım, solum sus pus…
Susmayan tek sensin… Kulağımda çınlayan senin sesin… Baak, mikrofon almış annem… Hadi şimdi sen sus, sıra bende… Aldım mikrofonumu elime, sensizlik şarkıları söylüyorum.



Düş… Önüm, arkam, sağım, solum düş…
Ve her düşte birer sen… Her düşte yüreğime tekrar tekrar düşen sen… Dedem dedi ki bana, dolunay benimmiş… Buralara uğradığı her gece birlikte sarılıp düşlere dalıyoruz… Ve her dolunay gecesinde ‘biz’imizin içine katıyoruz ‘sen’i de, ancak dolunayım kıskanıyor mu ne? Üzme bizi, düş yakamızdan, başka rüyalara git… Bundan sonra sadece şeffaf düşler görmek istiyorum.



His… Önüm, arkam, sağım, solum his…
Hissedemeyen tek sensin… Yüreğimi burkan senin bu hissizliğin… Artık baloncuklarım var benim; onlara yüklüyorum duygularımı. Her üfleyişte biraz daha sen oluyorum; biraz daha hissiz, biraz daha sensiz… Hayır hayır, baloncuklarımla oynamana izin veremem!

Sensiz senlik (ve içimdeki coşkusuz, tuhaf şenlik), hazır ol, bu son baloncuğu senin için üflüyorum.




Üfff…








Sev…seydin… Benim gibi… Ne düşlere, ne sislere aldırırdım. Sevseydin benim gibi, her düşe, her hisse minnettar kalırdım… Böyle acıtmazdı çünkü hiçbirisi… Böylesine kanamazdı yüreğim o zaman...


Gel…seydin… Tekrar… Seni hiç bırakmazdım… Ne düşlere, ne sislere yalvarmak zorunda kalırdım, içten içe, seni bana getirsinler diye... Gelseydin tekrar, her düşe, her hisse minnettar kalırdım… Böyle acıtmazdı çünkü hiçbirisi… Böylesine kanamazdı yüreğim o zaman…



Acı… Ne gelebildin, ne sevebildin… Ne tamamıyla çıkabildin hayatımdan, ne bir bütün olacak cesareti gösterebildin…


Ve Ama Sen…
Bütün bu acılara rağmen ve tüm hayal kırıklıklarımla birlikte…
Önüm, arkam, sağım, solum SEN!...


Ve Ben…
Gözlerimi yumuyorum…

Çık düşlerimden…
Bırak dolunayımı…
Baloncuklarımı…






Sus…
Saklan haydi, sensizliği sonsuzluğa saymaya başlıyorum…
Saymam bittiğinde, sen gittiğinde, en azından gitmiş gibi göründüğünde, canımın daha az yanacağını düşünüyorum… Ümit ediyorum…
Sessizliğinde, sensizliğimde acılara daha çok güleceğim, biliyorum…

Ağlıyor olacağım evet, ama insanlar bunu seni bulamadığıma, oyundan sıkıldığıma yoracaklar… Ve haklı çıkacaklar… Ben zaten "seni bulamadığım için ağlıyorum…" Gün geçtikçe sensizlikten çok ama çok sıkılıyorum…

Bu oyun bitsin istiyorum, ama saklanan yerinden çıkmıyor, oyunu bitiremiyorum…


Tamam, son kez sayıyorum. Bu kez mızıkçılık yok, arkama bakmadan nihayetlendireceğim sayıları. Ve saydığımda kalmayacak kimse… Dağılmış olacak herkes yerli yerine…

Başlıyorum, haydi saklan bensizliğe…

Sensiz bir…
Sensiz iki…
Sensiz üç…



Ağlamıyorum, bakma bana! Git saklan n'olur…
Sensiz elli dokuz…
Sensiz altmış…



Oldu muuuu? Saklandın mıı?
Gittin mi uzaklara?
Bitireyim mi saymayı?
Bitireyim mi bu sevdayı…


Sensiz bilmem kaç…
Sensiz bilmem kaçlar…
Karıştırdım sensizken kaçta kaldığımı…
Bırakıyorum o zaman saymayı…
Dönüyorum arkamı…


Önüm, arkam, sağım, solum, içim, dışım, aklım, fikrim “hiç bulamadığım ebe”!






venice & ne ki bu
 
 
Ağustos 2009