Sil-ik-

18 Ocak 2010 Pazartesi

 

     Yapamıyordum, yazamıyorum evet... Tükendim sanmıştım. Hala daha öyle düşünüyorum ancak haykırasım var... Biliyorum, sesim ulaşmayacak bile... Ve ben yine etrafındakileri ağlamasıyla rahatsız eden bir çocuk gibi muamele göreceğim. Anlamayacaklar neden ağladığımı, niye bağırdığımı... "Dikkat çekmeye çalışıyor" diyecekler belki de. Yok, değil vallahi. Çekemedim ben o dikkati. Alamadım "karşılık" denen mereti... Az mı yoksa fazla mı geldi anlamadım... Ki zaten onu tanımadım, tanıyamadım. Vakit yoktu, O da yoktu; ulaşamadım...
     Bekledim, saatlerce, günlerce... Bugün mü, bugün mesela O'nunla konuşamadığım 119. günüm. Kahrolası sayılı günler çabuk geçmedi. Geçmek bilmedi. Çünkü o günlerin bir sayısı yoktu ki... Deselerdi bana şu kadar gün sonra konuşabileceksin yine onunla, beklerdim sonuna dek. Yine beklerim ama gelmeyecek ki... Ben yine de bekleyeceğim ama gelmeyecek ki... Olsun geçse de bir 15 ay daha, sessiz sedasız yaşayacağım onun kalbinden çok uzaklarda...
     Hiç tanımadığınız birine ulaşmak öyle zor ki... Sonrasında onu sevmek ve dipsiz bir kuyuya düşmek... Düşmemek için kenarlara tutunmaya çalışmak ve parçalanmak...
     Umut nedir ki? Var mıdır gerçekten ya da gerekli midir ki? Olgunlaşmak umut etmekten mi geçer? Umut etmek, üzülmek, düşmek, ayağa kalkmaya çabalamak ve olgunlaşmak... "İstemek" hangi başarmanın yarısı acaba? Haa belki de çok istemek dahil değildir başarının yarısına bile... "Gözden ırak olanın, gönülden de ırak olmasının" mantığı nedir? Hayır, yok ki böyle bir şey. Hani, bende böyle bir şey olmadı. Belki O da böyle sandı ve o yüzden böyle yaptı. Ama olmadı. OLMADI!!! Olmadın gönlümden ırak... Irak olma çabalarını anlıyordum zaten ama ne bileyim yine de koydu bana bu. Peki ne sanıyorsun, unutacağım mı seni? Sen ne sandın beni? Kolay mı bu kadar? Değil işte...

     Anlatmayacağım neler hissettiğimi. Bu zevkten mahrum edeceğim seni. Bilmeyeceksin gönlümdeki derinliklerini. Senin istediğin gibi sil-ik- olacağım...

Hayranım sana,
Sabrına,
Sakince karşımda durup meydan okuyan o tavrına,
Varlığına...

Seviyorum seni, istemesen de...
İnadına...


Yazılan bu vakit...

4 yorum:

KınıX dedi ki...

Yazı her zamanki gibi çok güzel. :\
Ama keşke şunu yazdıran duygu bu kadar acı vermese...

Neyse, bu arada şunu da posta kutunda buldum. Gelirken içeri koyayım dedim. :P
------------------------------

1. Geleneksel KınıX-Blog Ödül Törenine davetlisiniz. Teşrif ederseniz çok mutlu olurum. :)

http://kinixtr7.blogspot.com/2010/01/1-geleneksel-knx-blog-odulleri.html

Özgür dedi ki...

Uzuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuunnnnnnnnnnnnnnnn bir aradan sonra hoşgeldiniz efendim... :))

ne ki bu dedi ki...

KınıX;
Beğendin mi ki, hoş değildi aslında bu yazı. Sıkışmıştı içimde bir şeyler ve anlam ifade etsin etmesin çıkmalıydı artık. Kanata kanata... Sancısı çok ağırdı...
Ödül için de teşekkürlerimi iletirim efenim :)

Lonely;
Hoş bulduk efenim hoşbulduk. Ama ocakta yemeğim var, hemen kalkacağım, çok duramam :)

Adsız dedi ki...

odun gelip odun gitmek varmış dünyadan. ama böyle istenmiş böyle mal gibi derin derin hissediyor olmuşuz. zevkle okudum gercekten.

Yorum Gönder