Bir Resim

2 Nisan 2009 Perşembe

 




Elindeki resme uzun uzun baktı genç kız. Resmin üzerinden ne kadar geçtiğini düşündü. “Vay be” dedi, “Tam 7 yıl olmuş bu resim çekileli”. Hiç farkında değildi, o sallanırken babası resmini çekmişti demek ki, gerçi nasıl fark edecekti ki gözleri görmüyordu o sıralar. O zamanları ve resmin çekildiği anı hatırlamaya çalıştı…




Evleri şehirden uzak, dağların arasında, gürültünün ve stresin olmadığı bir yerdeydi. 13 yaşındaki kızları, 4 sene önce gözlerini kaybettiğinde, şehir yaşamının karmaşasından biraz olsun uzaklaşmak için buraya yerleşmişlerdi. Bu aile, bahçeleriyle ilgilenir, sahip oldukları birkaç hayvanı besler, temiz havayı içlerine çeker, enerji depolarlardı.
Mutlulardı. Yüzlerinden gülümseme eksik olmazdı. Sahip oldukları şeyler için daima şükrederlerdi. Sahip olamadıklarına takılmazlardı asla.

Babası, kızının resimlerini çekmeyi çok severdi. Ümit ederdi hep, bir gün kızının gözleri açılacak ve çektiği resimlere baba-kız bakacaklardı. Buna inancını hiç yitirmemişti. Kızları da hiç ümitsizliğe düşmemişti. Sonuçta gözlerinin olmaması, güzellikleri maddi açıdan göremeyeceği anlamına gelebilirdi fakat önemli olan maddiyat değildi. Gözlerinin görmüyor olması, yüzünün de gülmeyeceği anlamına gelmiyordu. Gülüyordu, neşe doluydu kız. Salıncakları çok severdi. Nerede olurlarsa olsunlar, babası ona mutlaka salıncak yapar, annesi de sallardı kızını. Salıncakta çekilmiş öyle çok fotoğrafı vardı ki…



“Bu da onlardan biri olmalı” diye düşündü genç kız. Şu an baktığı resim tam bir kartpostal gibiydi. Güneş ne de yakın gözüküyordu… Bulutların arasından resme gözükmek için büyük çaba harcadığı belliydi. Bir sonbahar günüydü. Ağacın bir tek yaprağı bile kalmamıştı. Yine babasının ona yaptığı salıncakta sallanıyordu kız. Bağlı olmayan saçları ne de güzel savruluyordu sallanırken… Hatırlıyordu genç kız o anı…


Sallanırkenki rüzgarı hissetti bir an… Çıplak ayaklarına vuran, saçlarını dağıtan rüzgar… Bir yandan güç bela kendisini ısıtmaya çalışan güneş… Ve o ağaç… Sonbaharın vurgununu yemiş, kurumuş ağaç… Ah ne de güzeldi… Ve tabi bir de habersiz resmedilmek…

Resim, sanki bir gece yarısı resmiymiş gibi duruyordu. Resmin hikayesini bilmeyen, onu çok karamsar bir resim olarak düşünebilirdi rahatlıkla. Siyah-beyaz efekt uygulamıştı babası resme. “Babam benim” diye iç geçirdi genç kız, gözlerinden akan birkaç damla yaş eşliğinde. Ama yine de her zamanki gibi gülümsüyordu. Gözlerini kırpıştırdı ve “Hayatta olsaydın da beraber baksaydık bu resme” dedi.
Genç kızın gözleri 3 sene önce yapılan bir operasyonla açılmış ve genç kız, hayatın renklerini yeniden görmeye başlamıştı. Maddi imkansızlıklardan dolayı ameliyat geç yapılmıştı ama aileden kimse ümidini kaybetmemişti. Ve de umdukları gibi oldu. Hiçbir zaman hayattan ellerini çekmeyen bu aileyi, hayat yoramamıştı. Onlar kazanmış, kızlarının gözleri açılmıştı. Babasını kaybettiği sıralarda henüz açılan gözlerinden akan yaşlar, hayatın geri kalanında, genç kızın gülümsemesine mani olamamıştı…







“Hayatımızda karşımıza çıkan her karenin aslında göründüğü gibi olmadığını anlamak çok da zor olmasa gerek. Sadece iç dünyamızın kapılarını biraz aralasak yeterli olacaktır. Belki de tüm siyahlığın ardında rengarenk bir hayat vardır…
Bakmakla yetinmesek, ah keşke görebilmeyi denesek…
Keşke gerçekten görebilsek…”

07.03.2009 / 23:34

0 yorum:

Yorum Gönder