2 Nisan 2009 Perşembe

 

Yağmur yağıyordu…
Bardaktan boşalırcasına…
Hava da çok soğuktu. Onunsa üstünde sadece incecik bir tişört vardı. Ayağında ev terlikleri...
Koşuyordu…
Yağmurda…
Arkasına bakmadan. Hem ağlıyor hem koşuyordu.
Arkasından ona ne seslenecek biri vardı ne de gecenin bu saatinde karşısına çıkacak bir Allah’ın kulu…
Yüreği bedenine sığamaz olmuştu. Hıçkırmaktan, yorulduğunun da farkında değildi. Köşeyi döndü. Hani daha geçen gün beraber geçtikleri yola girmişti…
Hiç duraksamadı, koşuyordu… İçine sığmayan yüreğini alıp atmak istiyordu içinden…
Koşuyordu…
Yağmurda…
Dayanamıyordu, duramıyordu, hıçkırıyordu, ağlıyordu, koşuyordu, nefessiz kalmıştı, umurunda değildi.
Bir anda önünde nereden geldiği belli olmayan bir ışık belirdi. Ama o koşmasına devam etti.
Koşuyordu…
Ne olduğunu anlamadı. Havada birkaç takla attı. Bedeni sertçe yere çarptı. Gözlerini açtı. Yüzüstü düşmüştü. Ona çarpan arabanın sesi duyuluyordu yanında. İçindeki adam arabadan çıkmış, ona bir şeyler söylüyordu ama o anlamıyordu adamın dediklerini. Yüzünde bir sıcaklık hissetti ve ağzında fazlasıyla kan tadı.
Ağlaması durmuştu ve hatta yağmur da…
Gülümsedi…
Adama bir şey işaret etmek için kaldırdığı eli, karanlık betona sessizce düşüverdi…
Yaşlı gözleri kapandı, yüzündeki o masum gülümsemeyle…
Ve yağmur yeniden başladı…


23.02.2009/01:20

0 yorum:

Yorum Gönder