Karanlık, Sessizlik... Ne Bileyim İşte...

21 Nisan 2009 Salı

 

Sessizliğin ayazına çalmış sesim. Sesim, tek başına çıkmıyor. Üşüyor, korkuyor… Elinden tutuyorum ben’in ama bana pas vermiyor. Ben de beni yalnız bırakıyor. Amaçsızca dolaşıyor ortalıkta.


Gecenin karanlığı, insanların yokluğu, ben’in sessizliği artık beni korkutmuyor. Karanlık güzeldir aslında. Sadece belirsizliğinden korkarız o kadar. Sessizlik de çok güzel. Ben hep sessizim. Aslında konuşmuyor değilim. Konuşuyorum ama dudaklarım kıpırdamıyor. Yoksa her daim beynimdeki çatışma devam ediyor. Sesimle sözlerim çakışmıyor. Gözlerimden boşluk akıyor yaşlar eşliğinde. Kimse anlamıyor. Ama ben güzel rol yapıyorum. Aferin bana.


İçimde yabancı bir ben var. Öylesine yabancıyız ki birbirimize. Ölesiye yabancıyız birbirimize. Onunla da konuşmak istemiyorum. Keşke diyorum, onu çok sinirlendirsem, o da beni öldürse!


Yağmurun yağışını saçlarımın arasında hissetmek istiyorum. Sorgusuz sualsiz ıslanmak, sonrasında da hastalanmak istiyorum. Nasılsa acısını ben çekiyorum.


Yürümek istiyorum. Yürümek, gitmek… Neresi olduğu önemli değil. Sadece güzel yer olsun. Ağaçlar olsun, genişçe bir yol… Yağmur olsun yağdığında toprağı kokutan mis gibi. Bir de ben olayım. Yalnız ben! Yalnız, ben! Hiçbir şey düşünmeyeyim. Artık ağlamayayım.


Hiç yapılmamış tasvirler yapayım. Sevileyim, sevmeyeyim. Ya da sevdiğim zaman sevileyim. Sevgimi tasvire bulayayım, kendimi bulayım…


Beni anlatan, iyi anlatan kelimeler istiyorum. Ya da beni anlatan, iyi anlatan bir sessizlik istiyorum. Bakıldığında görülmeyen, konuştuğunda duyulmayan bir sessizlik. Konuşmak istiyorum ama sessizlik kadar. Sessiz kalmak istiyorum ama çığlık çığlığa… Ama çığlık çığlığa…




18.02.2009 / 01:18

0 yorum:

Yorum Gönder