Boş Kağıtlar

28 Mart 2009 Cumartesi

 

Vakit akşama çalmaktaydı. Güneş eteklerini şehrin üzerinden çekerken, ufaklığın odasında tatlı bir telaş vardı. Annesi ufaklığın odasının kapısını açtığında, oda bomboştu. Annenin gözleri odayı taradı. Başka bir yerde olmadığına göre burada olmalıydı oğlu. Az önce koşa koşa yanından ayrılmıştı çünkü. Sonra yatağın altından geriye iki minik ayak belirdi. Anne gülümsedi, kapıyı çekti, çıktı. Belli ki ufaklık, sabahleyin bahsettiği hediyelerini hazırlıyordu. Gülümsemesi eksilmeden “Hayırlısı” dedi kadın yalnızca.


Kapının kapanmasıyla, o küçük beden paytak paytak, yatağın altından çıkmaya hamle etti. Heyecanla doğrulurken kafasını yatağa çarptı.
“Işş!”.
Bir anda yüzü buruştu, beceriksizce kafasını ovaladı. Yapacağı şeyi düşününce acısını unuttu. Yere tutunarak kalktı ayağa. Sendeledi bir an. Yatağın altından aldığı boya kalemini ve az önce habersizce ablasının masasından aldığı kağıtları yastığının altına sakladı ve içeriye annesinin yanına, mutfağa döndü.


Mutfak kapısının pervazına sarılır vaziyette durup, yemek yapan annesini bir süre dikkatle izledi. Aslında aklı annesinde değil, onlara hazırlayacağı hediyelerdeydi. Annesine, babasına ve ablasına, sevgisini ne şekilde ifade edeceğini bilemiyordu. Ondan, neden böylesine zorlu bir şey istemişlerdi ki sanki. “Uf keşke yajı yajmaşını biliyo olşam!” dedi sessizce. Döndü arkasını, minik adımlarla odasına doğru yollandı. Koridordan geçerken duvardaki tablolara dikkatli dikkatli bakıyor, sanki ipuçları yakalamaya çalışıyordu. Odasına girdi ve arkasından kapıyı sertçe kapattı. Yastığının altına sakladığı kalemi ve kağıtları çıkardı. Üzerinde boyama yaptığı küçük masasına dengesizce yerleşti. Ablasının ders çalışırken yaptığı gibi elindeki kalemin arka ucunu iki dudağı arasına sıkıştırdı. Bugüne kadar kalemleri ağzına soktuğunda annesi ufaklığa hep kızmıştı ama ablası ders çalışırken kalemi ağzına sokuyor olmasına rağmen kimse ablasına ses çıkarmamıştı. Bundan sonra o da ablası gibi yapacaktı. Hem demek ki yazı yazılırken böyle yapılması gerekiyordu. Kalemin bir ucu dudaklarının arasında, diğer ucu elinde, kalemi sallıyordu. Fazla hızlı sallamış olacak ki bir anda kalem ağzından kurtulup sağ gözüne çarptı. Ufaklığın kaşları çatıldı. Acemiydi daha, böyle olması normaldi değil mi? Kaleme sinirli bakışlar fırlatıp, yapmak istediği şey üzerine odaklandı. ‘Anne’ yazabiliyordu ama ya ablası ve babasına ne yazacaktı? “Ooşun, ben de hepşine ‘anne’ yajayım” dedi bilmiş bilmiş. Kalemi elinde düzeltti, kağıtlardan birini önüne çekti. Kağıda iyice eğilip ve harfleri ablasının ona öğrettiği gibi dikkatlice yazmaya koyuldu. Bütün harfleri tamamladıktan sonra kafasını kaldırdı, kağıda baktı. Beğenmemişti. Tek bir el hareketiyle yere itti kağıdı. Temiz, başka bir kağıt çekti önüne. Annesi ve ablasına çiçek, babasınaysa top çizmeyi düşündü. Dilini çıkarıp, sol yanına yaslayıp, ısıra ısıra, dikkatlice resmi çizmeye çalıştı. Çiçek, oluyor gibiydi. Kaldırdı başını, devirdi gözlerini “Oomadı yaa” dedi. Bu kağıt da yerdeki diğer beğenilmeyenler arasına katıldı…
Derken ufaklığın heyecanı arttı, yerdeki beğenilmeyen çizimlerle birlikte.





Saatler geçmiş, yemek yenmiş, bir-iki dizi seyredilmiş, ufaklık sütünü çoktan yudumlamıştı. Elinde ayıcık resimli bardağıyla, üst dudakları sütlü sütlü, koltuğun kenarına kıvrılmış halde uyuyakalmıştı. Annesi ufaklığın bu haline gülümsedi. Yatağına götürmeden önce oğlunun ağzını temizlemek için hamle ettiğinde, ufaklığın o ufacık gözleri aralandı.


Annesinin bir şey demesine fırsat olmadan, hazırladıklarını getirmeye gitti. Çok geçmeden geri geldi. Annesi, babası ve ablası meraklı gözlerle ona bakıyorlardı. Elinde üç adet özensizce katlanmış kağıt vardı. “Şije mektup yajdım” diyerek sırayla uzattı annesine, babasına ve ablasına. Ufaklık heyecandan yerinde duramıyordu. Gözlerini annesinin bakışlarına dikti, tepkisini merak ediyordu çünkü. Annesi kağıdı açtı ve boş boş baktı. Sonra hafifçe gülümsedi. Oğlunun saçlarını okşayarak “Canım benim, ama bu kağıt boş” dedi. Babasının ve ablasının kağıdı da boştu. Kimse bir şey anlamamıştı. Ama bu yaştaki bir çocuğun bunu bile düşünmesi hepsinin çok hoşuna gitmişti. Ufaklık bir anda tuhaflaştı. Parmak uçlarına kalkıp, annesini bileklerinden aşağı çekiştirerek kendi hazırladığı kağıda dikkatlice baktı. Öyle bir bakıyordu ki kağıda, gözleri şaşılaşmıştı. “İşte yaa” dedi ufaklık, sessizliği bozarak. Belli ki kimsenin göremediği bir şey görmüştü. “Mektuplayınıja öpüşük yajdım hepinijin”.


Ufaklık, kağıdın her birine bir öpücük kondurmuştu. Saatlerce uğraşıp da yapmaya çalıştıklarını beceremeyince, aklına böyle bir fikir gelmişti. Ailesinden kimse böylesine değerli bir hediye almamıştı belki de şimdiye dek… O zaman anladılar ki boş bir kağıt, ancak bu kadar değerli olabilirdi. Kağıtlardaki görünmeyen öpücükler, ailesi tarafından ufaklığın yanaklarına iletildi, en sıcak şekilde…


10.02.2009 / 01:23

0 yorum:

Yorum Gönder